satışın sırları

Posts tagged ‘allah’

PEYGAMBER EFENDİMİZİN 151 TANE HADİS’İ ŞERİF LERİ


1 Akılca en mükemmeliniz, Allah’tan en çok korkanınızdır.

2 Sabah namazına çok dikkat ederek geçirmemengerekir. Çünkü sabah namazında çok büyük faziletler vardır.

3 Kalplerinizi az gülmek ve az yemekle ihyâ ediniz, açlıkla temizleyiniz ki yumuşasın ve parlasın.

4 Çok gülmeyin, çünkü çok gülmek kalbi öldürür.

5 Kıyâmet günü Cennete ilk çağırılacak, varlıkta da darlıkta da Allah’a çok hamdedenlerdir.

6 Kıyâmet gününde ilk hesaplaşacak kimseler, komşulardır.

7 Kıyâmet gününde Âdemoğlu, şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılmaz;
1.Ömrünü nerede ve ne sûretle harcadığından,
2.Yaptığı işleri ne maksatla yaptığından,
3.Malını nereden kazandığından ve nerelere sarfettiğinden,
4-5.Vücudunu, sıhhatini nerede ve ne sûretle yıprattığından.

8 Bütün insanlar günah işler, fakat günah işleyenlerin en hayırlısı, tövbe edenlerdir.

9 Her kim Ramazan’ı tutar, sonra da ona Şevval’den altı gün ilâve ederse, bütün seneyi oruç tutmuş gibi olur.

10 Müslümanların derdini dert edinmeyen onlardan değildir.

11 Kişi haksız olarak bir şeye lânet ederse, o lânet kendine döner.

12 Dünyânın belâ ve fitneden başka hiçbir şeyi kalmadı.

13 Kurban kesiniz. Onunla nefsi temizleyiniz. Bir kimse, gününde kurbanını alır, kıbleye yatırırsa, onun boynuzu, tersi, kanı, kılı ve her zerresi Kıyâmet Günü o kimse için hazır olur. Yere düşen kan, Alah’ın muhâfazasına düşmüş olur. Az infak edin, çok ecir alın.

14 Sana her ne iyilik erişirse Allah’tandır. Sana her ne kötülük gelirse, o da kendi kusurun sebebiyledir.

15 Hiçbir farz namazı kasten terk etme. Kim namazı kasten terk ederse, İlâhı koruma ve teminattan mahrum kalır.

16 Kim, insanların dînî işlerinde Allah’ın faydalı kıldığı bir ilmi gizlerse, Allah, Kıyâmet günü onu ateşten bir gem ile gemler.

17 Kim, insanların kalbini çekmek için kelamın kullanılışını öğrenirse, Allah Kıyâmet günü, ondan ne farz ne nâfile hiçbir ibâdetini kabul etmez!

18 Severken itidalden(ölçüden,sabırdan) ayrılma. Olur ki bir gün darılırsın, dost iken yaptığın aşırı hareketlerden mahcub olursun. Dargın olduğun zamanlarda da itidalden ayrılma. Olur ki bir gün dost olursun. Dargınken yaptığın hareketlerden mahcubiyet hissedersin.

19 Dostunu zaman zaman ziyaret et ki sevgin artsın.

20 Nimetleriyle sizi beslediği için Allah’ı sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i Beytimi de benim sevgim için sevin.
Hadis-i Şerif

21 Fitneden kaçının! Çünkü o esnada dil, (tesir bakımından) kılıç darbesi gibidir.

22 Edepsizlik ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Hayâ ise girdiğin şeyi güzelleştirir.

23 Kim her gün farzlar dışında on iki rekat (nâfile) kılarsa Allah onun için cennette mutlakâ bir ev inşa eder.

24 Sen bir cemaate akıllarının almayacağı bir şey söylersen mutlakâ bu, bir kısmına fitne olur.

25 Allah’a ve âhiret gününe îmân eden kimse Ensâr’a buğzetmesin.

26 Şiir vardır ki, hikmettir. Beyân vardır ki, büyüdür.

27 Kulun dili doğru olmadıkça kalbi doğru olmaz. Kalbi doğru olmadıkça da îmânı doğru olmaz.

28 Cehennemi kuşatan surun dört (ayrı) duvarı vardır. Her duvarın kalınlığı kırk yıllık yürüme mesâfesi kadardır.

29 Duâ rahmetin, abdest namazın, namaz Cennetin anahtarıdır.

30 Mü’minin niyeti, amelinden hayırlıdır.

31 Ümmetimden bir grup insan Kur’an’ı muhakkak sûrette okuyacak. Ancak bunlar, okun avı süratle delip geçtiği gibi dinden çıkacaklar.

32 Veyl, cehennemde bir vadidir. Kâfir orada, kırk yıl batar da dibine ulaşamaz.

33 Şeytan tek başına olanla, iki kişi beraber olana sıkıntı verir. Eğer üç kişi olurlarsa onlara sıkıntı veremez.

34 İnsanlar yalnızlıktaki (mahzuru) benim kadar bilselerdi, hiçbir atlı tek başına bir gececik olsun yol yapmazdı.

35 Allah yolunda öldürülmem; bana bütün evlerde ve çadırda yaşayanların benim olmasından daha sevgilidir.

36 Mü’min hazırlığı, (malı) avucu içine aldığıdır.

37 Ümmetim yağmur gibidir, evveli mi, âhiri mi daha hayırlıdır bilinmez.

38 Sattığı zaman, satın aldığı vakit ve (alacağını) istediği sırada kolaylık gösterene Allah merhametle muamele etsin.

39 Ne kadar yaşarsan yaşa, sonunda öleceksin; ne kadar seversen sev, sonunda ayrılacaksın; Dilediğini işle muhakkak karşılığını görürsün!

40 Allah gönderdiği her derdin, şifâsını da göndermiştir.

41 Her namazın arkasında Âyetü’l Kürsî ‘yi okuyanın cennete girmesine ölümden başkası mâni olamaz (ölünce cennete girer).

42 Kanâat, tükenmez bir hazinedir.

43 Îmân’ın efdali; nerede olursan Allah’ın seninle beraber olduğunu bilmendir.

44 Ticârete devam edin. Çünkü rızkın onda dokuzu ticârettedir.

45 Ya hayır konuş, ya da sus.

46 Müslümanların gizli hallerini araştırmayınız. Kim Müslümanların gizli hallerini araştırırsa Cenâb-ı Hakk onun gizli hallerini açığa vurur. Evinin içinde bile olsa onu rezil eder.

47 Kazancın en hayırlısı, insanın kendi eli ile olan ameli (sanatı, mesleği) ve her bir mebur (hîleden uzak, iyi) ticâret muâmelesidir.

48 Pişmanlık, tövbedir.

49 Kim bir serçeyi gereksizce öldürürse, o serçe kıyâmet günü arşın altından şöyle seslenerek gelir : Sor şuna Yâ Rab! Beni niçin menfaatsiz yere öldürdü.

50 Kim, bir zümreye benzemeye çalışırsa, o, onlardandır.

51 Dinde namazın yeri, vücûtta başın yeri gibidir.

52 Sirkenin balı bozduğu gibi, kötü ahlâk ameli ifsâd eder.

53 Ahlâk güzelliği, kişinin saâdetindendir.

54 Kim, dâvet edilmediği bir yemeğe giderse, hırsız olarak girmiş ve yağmacı olarak çıkmış olur.

55 Bir iş yapmak istediğin zaman iyice düşün. Eğer sonu iyi ve fâideli ise yap. Eğer sonu zararlı ve günah ise terk et.

56 Ezan ile kâmet arasında duâ reddolunmaz.

57 Yazıklar olsun o kimseye ki halkı güldürmek için yalan söyler. Veyl (azâbı) ona, veyl (azâbı) ona, veyl (azâbı) ona.

58 Sabah (namazı vakti) uykusu, rızka mâni olur.

59 Hikmetin başı, Allah korkusudur.

60 Mü’min bir mîde ile; kâfir ise yedi mîde ile yer.

81 Dilini tutmak hikmettir; ne var ki, yapanları pek azdır.

82 Kim bir mü’min kardeşinin ticâretindeki ikâlesini kabul ederse, Cenâb-ı Hakk da âhirette onun hatalarını bağışlar (düştüğü yerden kaldırır) mü’min kardeşine gösterdiği kolaylıktan dolayı onu mağfiret eder.

83 Yalan yere yemîn etmek, evleri ıssız bırakır.

84 Kim, aza şükretmezse, çoğa şükretmez.

85 Duâ ibâdetin ta kendisidir.

86 Her ki mAllah’a itâat etmemeye yemin ederse, Allah’a itâat etsin (ve yemin keffâretini versin) ve her kim âsî olmaya yemin ederse Allah’a âsî olmasın (ve yeminin keffâretini versin.)

87 Kim bir şey üzerine yemin eder de başka bir şeyi yemin ettiği şeyden daha hayırlı görürse, hayırlı olan şeyi yapsın, yemininden dolayı keffâret versin.

88 Kim, iki çenesi (dil) ile iki bacak arası (ırzı)na sâhip olursa, cennete girer.

89 Günahtan tövbe ederek dönen, hiç günah işlememiş gibidir.

90 İlme mâni olmak helâl olmaz.

91 Kim kırk sabah ihlâs (üzerine ibâdete devam) ederse kalbindeki hikmet menbaı lisânında zuhûr eder.

92 Dünyâda, gârîb gibi veya yolcu gibi ol ve kendini ashâb-ı kubur (kabirdekiler)den say!

93 Musîbetleri, hastalıkları ve sadakayı gizlemek salihlik hazînelerindendir.

94 Bir âlim, şeytana karşı, (ibâdete devâm eden) bin âbidden çetindir.

95 Kişinin iyiliği kendini sevindirir, kötülüğü de üzerse, işte o mü’mindir.

96 Doğru bir tacir, (kıyamet günü) peygamberler, sıdııklar ve şihitlerle beraber (haşr) olacaktır.

97 Ashâbımdan birisi bir yerde ölürse, kıyâmet günü onların nûru ve önderi olarak dirilir.

98 Nebî (s.a.v.) üzerine salavât okumak köle âzât etmekten efdaldir.

99 Kim bir ayıbı (bulunan malı), o (kusuru)nu açıklamadan satarsa, Allah’ın dâimî gazabı içinde kalır ve melekler durmadan ona lânet eder.

100 Ya âlim ol, ya talebe ol, ya da onları seven ol, dördüncüsü olma, helâk olursUN

101 Allâh’ım fayda getirmeyen ilimden sana sığınırım.

102 Kimin ilmi artar da zühdü artmazsa, onun sâdece Allah’tan uzaklaşması artmış demektir.

103 Kim, bildiği bir ilimden suâl edilir de onu gizlerse, kıyâmet günü ağzı, ateşten bir gem ile gemlenir.

104 Kıyamet yaklaştı, halbuki insanların dünyâya karşı ancak hırsları artıyor. Dünyâ, ancak onların (Cenâb-ı Hakk’a) uzaklıklarını ziyâdeleştirir.

105 İki nîmet vardır ki, insanların pek çoğu her ikisinden de aldanmışlardır: Sıhhat ve boş vakit!

106 Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa, sanki gecenin yarısını (namaz ile ihyâ etmiş) ayakta durmuş gibi olur. Kimde sabah namazını cemâatle kılarsa sanki gecenin tamamında namaz kılmış gibi olur.

107 Üç nevi insana merhamet edin: Bir kavmin fakir düşmüş zenginine, zelîl olmuş azîzine ve bir de ahmakların ve câhillerin oyuncağı olmuş âlime!

108 Âdemoğlunun sözlerinin hepsi aleyhinedir. Ancak mâfura (dinin güzel gördüklerini) emir veya münkerden (dinin kötü gördüklerinden) nehiy veyahut Yüce Allah’ı zikir bundan müstesnâdır.

109 Kim iki kız çocuğunu (büluğ çağına) ulaşıncaya kadar besler (terbiye ederse) kıyâmet günü, o benimle (şöyle olduğumuz hâlde) gelir. (buyurdu ve iki parmağını bir araya getirdi.)

110 Bir topluluk (Allah’ı) zikretmek üzere toplanmaya görsünler, ille kendilerine ‘mağfiret edilmiş kalkınız’ denilir de oradan öyle dağılırlar.

111 Kim Allah’a kavuşmaktan hoşlanırsa, Allah da onun kavuşmasından hoşlanır; kim Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da onun kavuşmasından hoşlanmaz.

112 Dünyâdan yüz çevirmek, kalbi ve bedeni rahatlatır. Dünyâya tama’ etmek ise keder ve hüznü uzun kılar.

113 Kim, îmânın tadını bulmayı severse, sevdiğini sâdece Allah için sevsin!

114 Muhakkak şeytan, çok kere sizi ilim ile meşgul etmek sûretiyle amelden alıkor.

115 Şeytan ilim öğren, öğrenmeden amele lüzûm yok der ve dâimâ ilmi teşvik eder, ameli sona bıraktırır, derken adam amel etmeden ölür gider.

116 Kimin üç kızı veya üç kız kardeşi, iki kızı veya iki kız kardeşi bulunur da onları gözetmeyi güzel yapar ve onlar hakkında Allah’tan korkarsa karşılığında kendisi için cennet vardır.

117 Kimin barındırdığı, esirgediği ve terbiyesiyle meşgul olduğu üç kız (evlâdı) varsa elbette ona cennet vâcip olur. (Denildi ki: ‘Yâ Rasûlallâh! İki kızı varsa’) İki kızı varsa da..

118 Gizli sadaka, Rabb’in gazabını söndürür.

119 Hayânın hepsi hayırlıdır.

120 İnsanların kıymetini bilmedikleri iki tane nimet vardır. Biri sağlık, biri de boş vakittir.

121 Kendisine yumuşaklık verilen kimseye, dünya ve âhiret iyilikleri verilmiştir.

122 Allahü teâlânın kula en yakın olduğu zaman gecenin ikinci yarısıdır. O saatte Allahü teâlâyı zikredenlerden olabiliyorsan ol!

123 Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh”ı çok söyle. Çünkü o, Cennet hazinesidir.

124 Ekmeğe saygı duyun! Kim sofradaki ekmek kırıntılarını yerse günahları bağışlanır.

125 Ekini hasat ettiğiniz zaman, fakirlerin haklarını verin ve israf etmeyin! Allahü teâlâ israf edenleri elbette sevmez.

126 Hasta ziyâretine gittiğinizde ona, ömrü ve hastalığı hususunda güzel sözler söyleyip, ümit veriniz!

127 Bir mümin namaz kılmaya başlayınca, Cennet kapıları onun için açılır. Rabbi ile arasında bulunan perdeler kalkar. Bu hâl namaz bitinceye kadar devam eder.

128 Allahü teâlâ, bana farzları yerine getirmemi emrettiği gibi, insanlarla güzel geçinmemi de emretti.

129 Gıybet, insanın sevabını ve iyi amellerini, ateşin kuru odunu yaktığı gibi yakar.

130 İnsanlar içinde, kadın üzerinde en fazla hak sahibi kocası, erkeğin üzerinde de anasıdır.

131 Allahü teâlâ her Cumâ günü 600 000 kişiyi Cehennemden azat eder. Bunların hepsi Cehenneme lâyık olup Cumâ gününün bereketi ile Cehennemden çıkarılır.

132 Kadınlarınıza eziyet etmeyin! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emânetidir. Onlara yumuşak olunuz ve iyilik ediniz!

133 İnsanların dünyada endişesi en büyük olanı mümin kimsedir. Çünkü hem dünyası, hem de âhıreti için endişelidir.

134 Her nemâzdan sonra, üç kerre Estagfirullahel’azîm ellezî lâ ilâhe illâ huv el-hayyel-kayyûme ve etübü ileyh okuyanın bütün günâhları afv olur.

135 İstigfâra devâm edeni, çok okuyanı, Allahü teâlâ, derdlerden, sıkıntılardan kurtarır. Onu, hiç ummadığı yerden rızklandırır.

136 Yâ Ebâ Hüreyre! Kuşluk namazını terk etme! Cennetin bir kapısı vardır ki, ona “Duhâ kapısı” derler. Bu kapıdan yalnız kuşluk namazı kılanlar girer.

137 Her kim sabahleyin üç defa “Eûzü billâhissemî’il’alîmi mineş-şetânirracîm” dedikten sonra Haşr sûresinin son üç âyeti (Hüvallâhüllezî..) okursa, Allah, ona akşama kadar bağışlamasını dileyerek yetmişbin melek görevlendirir. O kimse o gün ölürse şehid olarak ölür. Akşamleyin ölürse yine böyledir.

138 Gece uyanınca, şu duâyı okuyan, her istediğine nâil olur: “Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr sübhanellahi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm.

139 Her kim Ramazân-ı şerîf gecesi seher vaktinde kalkıp namaz kılmakla meşgul olsa ve ibâdet etmeğe niyyet eylese, kirâmen kâtibîn melekleri derler ki, Hak teâlâ hazretleri sana rahmet eylesin, ömrünü bereketli kılsın! Döşeği dahî der ki, Hak teâlâ hazretleri senin ayağını sırat üzerinde muhkem eylesin ve selâmet ihsân buyursun. Abdest alınca, su dahî der ki, Hak teâlâ hazretleri, senin kalbini temiz eylesin! Nihâyet bu kul namaz kılmağa başlayınca, Hak teâlâ hazretleri azamet-i şânıyla buyurur ki: “Ey benim kulum, ne istersen iste! Dileğini yerine getireceğim.

140 Zikrin en hayırlısı gizli olanı, rızkın en hayırlısı da yetecek kadar olanıdır. [Ahmed b. Hanbel]

141 Bir edepsizliğin cezası bir hayrı işleyememektir.

142 Çok kaygı çekme, mukadder olan olur, takdir olunan rızkın da sana gelir.

143 Her paslanmanın cilası vardır. Kalbin cilası da esteğfirullah demektir.

144 Bir kimse riyaya, yaptırdıklarını işittirmeye başlarsa bundan vazgeçinceye kadar Allah’ın gazabındadır.

145 Hicretin efdali Allah’ın hoşlanmadığını terketmektir.

146 Müslümanla alakayı kesmek onun kanını dökmek gibidir.

147 Bir kimse bir mazlumla onun hakkını alıncaya kadar yürüse ayaklarının kaydığı günde Hak Teala onun iki ayağını sabit kılar.

148 Erteleyenler helak olmuştur.

149 Bir zaman sonra benim ümmetim de 73 fırkaya ayrılır, bunlardan ancak bir tanesi kurtulur.

150 Cehennemden kurtulan fırka; benim ve ashabımın gitdiği yolda olanların fırkasıdır.

151 Kim ki kurban kesmeye malî kudreti yerinde olur da kesmezse, o kimse namazgâhımıza sakın yaklaşmasın.

PEYGAMBERİMİZİN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ


PEYGAMBERİMİZİN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

En yüce ahlâka sahip olduğunda; yüzyıllar boyunca, dost ve düşman, herkesin üzerinde birleştiği tek bir insan vardır:
Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselam.
Zaten o, yeryüzünde bulunuş maksadını, “güzel ahlâkı tamamlamak” olarak ifade ediyordu. Onu en son elçisi olarak insanlığa gönderen Yüce Allah da, Peygamberimizde bizim için “en güzel” örneğin bulunduğunu haber veriyor.
Eğitimde güzel örneklerin ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Büyükler kendi yaşayışlarında ne kadar iyi örnek olurlarsa, küçüklerin iyiye ve güzele yönelmesi o kadar kolay ve rahat olur. Güzel örnek olmak ve güzel örnekleri tanıtmak, gençliğe yapılabilecek en büyük hizmetlerden biridir. Çocuklarımızın ve gençlerimizin örnek alabilecekleri en mükemmel insan Peygamberimizdir. Peygamberimizin ahlâkını rahatlıkla kendimize örnek alabiliriz, taklit edebilir, ahlâkımızı güzelleştirebiliriz.
Peygamberimizin ahlâkını ne kadar öğrenirsek hayatta o kadar başarılı olur ve mükemmele ulaşabiliriz.

AHLAKTA MÜKEMMEL ÖRNEK
Güzel ahlak adı altında toplanan tüm güzel vasıfları örnek insan olarak en mükemmel şekilde yaşayan insan hiç şüphesiz Peygamberimizdir (a.s.m.) O’nun ahlakı o kadar yücedir ki, Bizzat Cenab-ı Hak, O’na hitaben şöyle buyurur “Muhakkak Senin için tükenmeyen bir mükafat vardır. Çünkü Sen pek yüce bir ahlak üzerindesin” (Kalem süresi 4)
Nitekim, Hz. Aişe Efendimizin ahlakından örnek almak isteyen Sahabilere şöyle buyurmuştur: “Siz Kur’an’ı okuyor musunuz? O’nun ahlakı Kur’an’dır” Peygamberimizin hayatından her tabakadan insanlar örnek alacak yönler bulabilir. Bizatihi insan olarak O’nun hayatından alacağı sayısız fazilet ve güzellikler yanında, kendi mesleğini ve cemiyetteki yerini ilgilendirecek pekçok derside alabilir. Çünkü O’nun hayatı her yönüyle örnektir.

PEYGAMBERİMİZİN AHLAKİ HUSUSİYETLERİ
Peygamberimizin ahlakının en mühim bir hususiyeti, Allah vergisi oluşudur. Allah, O’nu kusursuz, eksiksiz, mümtaz bir şekilde yaratmıştır. O’nu terbiye eden, edep ve ahlakın en seçkin özellikleriyle süsleyen Yüce Rabbidir.

peygamber(sav)’in anlatılan özellikleri

Yüce Allah’ın “Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.” (Kalem Suresi, 4) ayetiyle üstün ahlakını bildirdiği Resulullah (sav)’ın ahlakını ve davranışlarını örnek almak tüm müminler için önemli bir sorumluluktur. Peygamber Efendimiz (sav)’in şemailinin anlatıldığı bu yazı dizisinin hazırlanmasındaki amaç da bu sorumluluğun bir görevi olarak, onun çeşitli kaynaklarda aktarılan bu güzel özelliklerini inceleyip, yaşamından günümüze öğütler çıkarmaktır.

Günümüzde insanlar, özellikle de gençler birçok insanı kendilerine örnek almakta, onların tavır ve konuşmalarına, üsluplarına, giyim tarzlarına özenmekte, onlar gibi olmaya çalışmaktadırlar. Ancak bu insanların büyük bir çoğunluğu doğru yolda olmadığı gibi, tavır ve ahlak güzelliğine de sahip değildirler. Bu nedenle insanları doğru olana, en güzel ahlak ve tavra özendirmek önemli bir sorumluluktur. Bir Müslümanın, tavrına ve ahlakına özenmesi, benzemek için çaba göstermesi gereken kişi ise, kuşkusuz Hz. Muhammed (sav)’dir. Yüce Allah bu gerçeği bir ayetinde şöyle bildirmektedir:

“Andolsun, sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır.” (Ahzab Suresi, 21)

Bu yazı dizisinin bir amacı da Peygamberimiz (sav)’i birçok yönüyle tanıtmak, onun Kuran’da övülen ahlakını örnek alan insanlardan oluşan bir topluluğun ne kadar üstün özelliklere ve güzelliklere sahip olacağını göstererek, Allah’ın izniyle insanları Peygamberimiz (sav)’in titizlikle uyduğu İslam ahlakına özendirmektir.

Peygamber Efendimiz (sav)’de Tecelli Eden Yaratılış Güzellikleri

Peygamber Efendimiz (sav)’in Ashabı, bu kutlu insanın dış görünümünün güzelliği ve görenleri hayran bırakan heybetinden nuruna ve duruşundan gülüşüne kadar Allah’ın onda tecelli ettirdiği çeşitli güzellikler hakkında pek çok detay aktarmışlardır. Sayıca oldukça kalabalık olan sahabeler, bu güzellikler hakkında birçok farklı detay vermiş, Peygamber Efendimiz (sav)’le aynı dönemde yaşamamış olan Müslümanlara Allah’ın Resulünü birçok yönüyle tanıtmışlardır. Bazı sahabeler onu genel özellikleriyle tarif ederken, diğerleri uzun ve detaylı anlatımlarda bulunmuşlardır. Bu anlatımlardan bazıları şu şekildedir:

Peygamber Efendimiz (sav)’in Dış Görünümü ve Güzelliği

Sahabeleri Peygamberimiz (sav)’in güzelliğini şöyle anlatıyorlardı:

“Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem çok yakışıklı idi. Mübarek yüzü ayın on dördündeki dolunay gibi parlardı… Burnu gayet güzel idi… Gür sakallı, iri gözlü, düz yanaklı idi. Ağzı geniş, dişleri inci gibi parlaktı… Boynu sanki bir gümüş hüzmesi idi… İki omuzu arası geniş, omuz kemik başları kalın idi…” (Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid min Cami’il-usul ve Mecma’iz-zevaid, İmam Muhammed Bin Muhammed bin Süleyman er-Rudani, 5. cilt, İz Yayıncılık, s. 31)

“Resulullah (sav) beyaz, güzel ve mutedil (yavaş ve mülayim, itidalli) idiler.” (Hz. Ebu Tufeyl (ra),G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 519/1)

Enes b. Malik (ra) anlatıyor:

“Peygamber Efendimiz (sav) orta boylu idi; uzun da değildi, kısa da değildi; hoş bir görünüşü vardı. Saçı ise ne kıvırcık, ne de düzdü. Mübarek (İlahi hayrın bulunduğu şey, bereketlenmiş, çoğalmış, hayırlı, uğurlu) yüzlerinin rengi ise nurani beyazdı.” (Et-Tirmizi İmam Ebu İ’sa Muhammed, Şemail-i Şerife, 2. cilt, Hilal Yayınları, Ankara, 1976, s. 7-8)

Hz. Hasan (ra) naklediyor:

“Resulullah Efendimiz (sav), yaradılıştan heybetli ve muhteşemdi. Saçları kıvırcık ile düz arası idi; şayet kendiliğinden ikiye ayrılmışlarsa onları başının iki yanına salar, değilse ayırmazlardı. Uzattıkları takdirde saçları kulak yumuşaklarını geçerdi. Peygamber Efendimiz (sav)’in rengi, ezher’ul-levn (pek beyaz ve parlak renk) idi, yani nurani beyazdı. Alnı açıktı. Kaşları; hilal gibi, gür ve birbirine yakındı. Boynu, saf mermerden meydana gelen heykellerin boynu gibi gümüş berraklığında idi. Vücudunun bütün azaları birbiri ile uyumlu olup yakışıklı bir yapıya sahipti…” (a.g.e., s. 18-22-23)

Bera b. Azib (ra) anlatıyor:

“… Resullullah Efendimiz (sav)’den daha güzel birini görmedim…” (Sünen-i Tirmizi Tercümesi, Çeviren: Osman Zeki Mollamehmetoğlu, Yunus Emre Yayınevi, İstanbul, IV.cilt, s. 210)

“Efendimiz (sav) beyaza pembe karışık renkte idi. Gözleri siyah, kirpikleri sık ve uzun idi.” (Hz. Ali (ra), G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, s. 519/4)

Peygamber Efendimiz (sav)’in hicret yolculuğu sırasında çadırını ziyaret ettiği Ümmü Mabed isimli, cömertliği, iffeti ve cesareti ile tanınan biri, Peygamber Efendimiz (sav)’i tanımamıştır. Ancak Peygamberimiz (sav)’i anlatılanlardan tanıyan eşine, onu şöyle tarif etmiştir:

“Aydın yüzlü ve güzel yaradılışlı idi; zayıf ve ince de değildi. Gözlerinin siyahı ve beyazı birbirinden iyice ayrılmıştı. Saçı ile kirpik ve bıyıkları gümrahtı (bol, gür). Sesi kalındı. Sustuğu zaman vakarlı (ağırbaşlılık, halim ve heybetli oluş), konuştuğu zaman da heybetli idi. Uzaktan bakıldığında insanların en güzeli ve en sevimlisi görünümündeydi; yakından bakıldığında da tatlı ve hoş bir görünüşü vardı. Çok tatlı konuşuyordu. Orta boylu idi; bakan kimse ne kısa ne de uzun olduğunu hissederdi. Üç kişinin arasında en güzel görüneni ve nur yüzlü olanıydı. Arkadaşları, ortalarına almış durumda hep onu dinlerler; buyurduğu zaman da hemen buyruğunu yerine getirirlerdi. Konuşması tok ve kararlı idi.” (Prof. Dr. Ali Yardım, Peygamberimizin Şemaili, Damla Yayınevi, 3 Baskı, İstanbul, 1998, s.48)

Şemal-i Şerif Ne Demektir?

Kuran ayetlerinin yanı sıra sahabelerden aktarılan açıklamalarda da Peygamberimiz (sav)’le ilgili pek çok bilgi verilmektedir. Peygamberimiz (sav)’in ailesiyle ve çevresindeki müminlerle olan ilişkisi, günlük hayatından detaylar, dış görünümü, görenleri hayran bırakan heybeti (hürmetle beraber şiddetli heyecan hissini veren hali, azameti), sevdiği yiyecekler, giyimi ve gülüşü gibi pek çok detay İslam alimleri tarafından “şemail” kelimesiyle ifade edilir. Şemail kelimesi “şimal”den türemiştir. Bu kelime “karakter, huy, hal, hareket, davranış ve tavır” gibi anlamlar taşır. Şemail kelimesi ilk başlarda daha geniş anlamlar içerse de, zaman içinde özelleşmiş ve Peygamber Efendimiz (sav)’in nasıl bir yaşam sürdüğü ile ilgili detayları ve kişisel özelliklerini ifade eden bir terime dönüşmüştür.

Kendisini görenlerin sözlerinden de anlaşılacağı gibi, Peygamber Efendimiz (sav) olağanüstü yakışıklı, görenlerde hayranlık uyandıracak kadar güzel yüzlü idi. Ayrıca atletik ve son derece etkili bir yapısı vardı ve çok kuvvetli idi.

Peygamberimiz (sav)’in Şemaili

Osmanlı döneminin önemli alimlerinden olan Ahmet Cevdet Paşa, Peygamber Efendimiz (sav)’in anlatılan özelliklerini bir özet haline getiren bir çalışma yapmıştır. Bu çalışması, Kısas-ı Enbiya adlı eserinin IV. cüzünde, “Bazı Evsaf-ı Seniyye-i Muhammediyye” (Hz. Muhammed (sav) Değerli Vasıfları) başlığı altında gerçekleşmiştir:

“… Mübarek cismi güzel… Mübarek cildi ise ipekten yumuşak idi. Kemal-i itidal üzere büyük başlı, hilal kaşlı, çekme burunlu, oval yüzlü idi. Kirpikleri uzun, gözleri kara ve güzel, büyücek ve iki kaşının arası açık, fakat kaşları birbirine yakın idi, Nebiyy-i Mücteba (seçilmiş, kıymetli peygamber), ezherüllevn (rengi nurlu, parlak) idi; söylerken ön dişlerinden nur saçılır; gülerken, fem-i saadeti (saadetli ağzı), bir latif (mülayim, yumuşak, nazik, güzel) şimşek gibi ziyalar (ışıklar) saçarak açılır idi… Havassı (duyuları) fevkalade kavi (sağlam, kuvvetli) idi. Pek uzaktan işitir ve kimsenin göremeyeceği mesafeden görür idi. Elhasıl (sözün özü), en mükemmel ve müstesna surette yaratılmış bir vücud-ı mes’ud (mutlu vücudu) ve mübarek idi… Onu ansızın gören kimseyi sevgi alırdı ve Onunla ülfet ve musahabet (sohbetler, konuşup görüşmeler) eyleyen kimse, Ona can ü gönülden aşık ve mühib olurdu. Ehl-i fazl’a (kerem, ilim sahibi), derecelerine göre ihtiram (hürmet, saygı) eylerdi. Akrabasına dahi pek ziyade (çok bol, fazladan) ikram eylerdi. Lakin (ancak) onları, kendilerinden efdal (daha faziletli, daha layık, daha iyi) olanların üzerine takdim etmezdi. Hizmetkarlarını pek hoş tutardı. Kendisi ne yer ve ne giyerse, onlara dahi onu yedirir ve onu giydirir idi. Sahi (cömert, eli açık, herkese iyilik etmek isteyen) ve kerim (herşeyin iyisi, faydalısı), şefik (şefkatli, esirgeyen, merhametli) ve rahim (rahmet edici, bağışlayan), şeci (kahraman, yiğit) ve halim (yumuşak huylu, hoş muamele yapan) idi. Ahd-ü va’dinde (söz vermede) sabit, kavlinde (sözünde) sadık idi. Elhasıl (neticesi)- hüsn-i ahlakça (ahlak güzelliği) ve akl-ü zekavetçe (keskin anlayışı olan akıl) cümle (bütün, tam) nasa (insanlara) faik (üstün, üstünde) ve her türlü medh ü senaya (övgüye) layık idi. Yemede, giymede kadar-ı zaruret (yoksulluk derecesinde) ile iktifa (yetinir) ve ziyadesinden (fazlasından) iba eylerdi (çekinirdi).” (Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya, IV. Cüz, Kanaat Matbaası, İstanbul 1331, s. 364-365)

Peygamber Efendimiz (sav)’in Nübüvvet (Peygamberlik) Mührü

Yüce Allah, Hz. Muhammed (sav)’i alemler üzerine seçmiş ve onun “peygamberlerin sonuncusu” (Ahzab Suresi, 40) olduğunu bildirmiştir. Ondan sonra hiçbir peygamber gönderilmeyecektir ve Kuran, insanlara hidayet rehberi olarak gönderilen en son kitaptır. Rabbimiz, Peygamber Efendimiz (sav)’in bu eşsiz özelliğini onun mübarek vücudunda bir izle tecelli ettirmiştir.

İslami kaynaklarda ve rivayetlerde Peygamber Efendimiz (sav)’in kürek kemikleri arasında bulunan bu işarete “nübüvvet mührü” ismi verilir. Peygamberimiz (sav)’in mührüne benzer peygamberlik işaretlerinin diğer peygamberlerde de olduğu, ancak Peygamberimiz (sav)’inkinin daha farklı olduğu el-Müstedrek tarafından Vehb b. Münebbih (ra)’den şöyle nakletmiştir:

“… Allah hiçbir peygamber göndermemiştir ki, onun sağ elinde Peygamberlik beni (şamet’ün-nübüvve) olmamış olsun. Ancak bizim Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam (sav) bunun istisnasını teşkil etmektedir. Zira Onun peygamberlik beni, (sağ elinde değil) kürek kemikleri arasındadır. Peygamberimiz (sav) bu durum sorulunca: “Kürek kemiklerim arasında bulunan bu ben, benden önceki Peygamberlerin beni gibidir…” demiştir.” (Tirmizı’nin Şemail isimli kitabının tercümesinden, Prof. Dr. Ali Yardım, Peygamberimiz (sav)’in Şemaili, Damla Yayınevi, 3 Baskı, İstanbul, 1998, s. 73)

Hz. Ali’nin torunlarından İbrahim b. Muhammed (ra) naklediyor:

“Dedem Hz. Ali, Peygamber Efendimiz (sav)’in vasıflarını anlatırken, Resulullah (sav)’ın Hilyesi (güzel sıfatlar, süs, zinet, cevher, güzel yüz, suret, görünüş) hakkındaki hadisi bütün uzunluğu ile zikreder ve: “Kürek kemikleri arasında nübüvvet mührü vardı. Ve O, peygamberlerin sonuncusudur” derdi.( Et-Tirmizi İmam Ebu İ’sa Muhammed, Şemail-i Şerife, 1. cilt, Hilal Yayınları, Ankara,1976, s. 38)

Peygamber Efendimiz (sav)’in Konuşma Şekli

Peygamber Efendimiz (sav) etkileyici üslubu, hikmetli ve keskin hitabıyla tanınan bir insandı. Onun tebliği insanlar üzerinde çok büyük bir etki oluşturur, sohbetinden herkes çok büyük bir zevk alırdı. Sahabelerden bizlere aktarılan çeşitli rivayetler de onun bu özelliğini ortaya koymaktadır. Bu konuda bazı aktarımlar şu şekildedir:

Allah Resulü insanların en beliğ (belagatli kimse, meramını tamamen, noksansız ve güzel sözlerle anlatmaya muktedir olan. Kafi derecede olan. Yeter olan), en düzgün konuşanı ve en tatlı sözlü olanıydı (ağzından ballar akıyordu)! O, şöyle diyordu: “Ben Arabın en fasihiyim (Hatasız olarak söyleyen. Açık ve güzel konuşan).” (Taberani, Hakim; Huccetü’l İslam İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 800,)

Hz. Aişe (ra), Resulullah (sav)’in sözlerini şöyle tarif eder:

“O, sizlerin konuştuğunuz gibi lafları çabuk çabuk ve peş peşe sıralamazdı, sözleri az ve özdü.” (El Fevaid, a.g.e)

“Allah Resülü çok veciz (kısa, öz, az sözle çok mana ifadesi) konuşurdu. Böyle konuşmasını kendisine Allah Katından Cebrail getirmişti. Kısa cümleler içinde bütün maksadını yansıtırdı. Veciz sözlü cümleler söylerdi, sözlerinde ne fazlalık ne de eksiklik bulunurdu. Kelimeleri bir ahenk içinde birbirini izler, sözcükleri arasında duraklar ve böylece dinleyenleri sözlerini belleyip ezberlerlerdi. Sesi gürdü ve tatlıydı. Gerektiğinde konuşurdu, kötü laflar etmezdi. (Nefsi için değil, Allah’ın rızası için) hep hakkı söylerdi.” (Ebu Davud, a.g.e.)

“Güzel olmayan laflar edenlerden yüz çevirirdi. Hoşlanmadığı, çirkin saydığı bir sözü konuşmak zorunda kaldığında onu kinaye yoluyla ifade buyururdu. (Buhari, a.g.e.)

Kendisi sustuğunda huzurdakiler konuşurdu. Katında tartışma yapılmazdı. (Tirmizi; a.g.e.)

Sahabelerinin yüzlerine karşı son derece güler ve gülümserdi, onların konuştuklarını beğenir, dikkatle dinler, kendisini onlardan biri sayardı. (Tırmizi; a.g.e.)

Hz. Aişe (ra) anlatıyor:

“Mübarek kelamları seçkindi. Her işiten onu anlardı.” (G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 521/4)

Hz. Enes (ra) şunu bildirmiştir:

“Efendimiz (sav) halkın en latifecisi (hoş söz, şaka, mizah, söz ile iltifat) idi.” (a.g.e, 545/5)

En Doğru Örneğe Tabi Olmanın Önemi

Peygamberimiz (sav)’in “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah’ın Kitabı ve Resulü’nün sünneti” 19 hadis-i şeriflerinde de bildirdiği gibi, Müslümanların en önemli iki yol göstericisi Kuran ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetidir. Peygamber Efendimiz (sav) hem güzel ahlakı ile insanlara örnek olmuş, hem de insanları güzel ahlaklı olmaya çağırmıştır. “Müminin mizanında en ağır basacak şey güzel ahlaktır. Muhakkak ki, Allah Teala işi ve sözü çirkin olan ve hayasızca konuşan kimseye buğz eder”(Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 15/9)buyuran Peygamberimiz (sav), bir sözünde de “Ruhumu kudret altında tutan Allah’a yemin ederim ki cennete sadece güzel ahlak sahipleri girer”( Huccetü’l İslam İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s.79) demiştir. Bu nedenle Hz. Muhammed (sav)’ın güzel vasıflarını tanımak, onu örnek almak her Müslüman için bir görevdir.

Müslümanların Peygamberimiz (sav)’in izinden gitmeleri, Allah’ın izniyle tüm insanlığa güzel ahlakları ve iyi huyları ile örnek olmalarına vesile olacak bir yoldur. Unutulmamalıdır ki insanları hem sözleriyle hem de tavırlarıyla güzel ahlaka davet etmek, her Müslüman için bir şeref ve önemli bir sorumluluktur. Bir Kuran ayetinde salih müminlerin bu sorumluluğu şöyle bildirilmiştir:

“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir.” (Nahl Suresi, 125)